30 Nisan 2013 Salı

Haneke'den AŞK

 

Aşk, hayatın sonunda aşk, ölüme inat aşk...Vefa, sadakat,emek...
Bazen aslında hiçde önemsemediğimiz anlardır en mutlu anlarımız. Film seksen yaşlarındaki çiftin dışarıda beraber geçirdikleri son gece ile başlar. Son konserleridir, sağlıklı ve huzurlu geçirdikleri son saatleridir.
Kadın kahramanımız ertesi sabah hastalanacak ve de durumu günden güne kötüleşecektir. İkinci kalp krizinin ardından hafızasını kaybedecektir. Erkek kahramanımız ise yıllarını beraber geçirdiği eşine son ana kadar umudunu kaybetmeden sabırla bakacaktır. Acı ve aşk birarada olacaktır artık çiftin hayatında. Hayal ve hayatın gerçekleri misali.
Haneke  izleyisini düşündürür hatta rahatsız bile eder çoğu zaman yaptığı gibi ama yine yeniden sanatını konuşturur..
Jean-Louis Trintignant ve Emmanuelle Riva ise tek kelime ile nefis. Evet alıştığımız gencecik yakışıklı ve kaslı adam figürü ve sarışın, uzun bacaklı, incecik ve de porselen dişli Hollywood oyuncularında farklılar ancak gerçekler ve de sanatçılar işte o kadar...






19 Şubat 2013 Salı

Saturday Night Fever/ Cumartesi Gecesi Ateşi


70lerin son çeyreğinde (1977) John  Badham'ın yönetmenliğini yaptığı "Saturday Night Fever" müzikleri,renkleri ve dönemin disco modasını yansıtan kostümleriyle gişe rekorları kırar. Tony Manero( John Travolta) henüz olgunlaşmamış ve hayata dair arayışını  bitirmemiş,dış dünyadaki olumsuzluklardan ve gerçekten kaçmak için haftasonlarını Brooklyn'de bir diskoda dans ederek geçiren bir gençtir.
Film herşeyiyle dönemin disko modasını yansıtan bir külttür. Filme dönemin ana renklerinden kırmızı hakimdir.


During the end of 70s (1977) John Badham shot his cult movie "Saturday Night Fever"starring John Travolta as Tony Manero. Tony is an immature man whose weekends are spent visiting a local Brookly diccothéque to forget about the real world and its problems.
The movie reflects all about disco fashion. Colour red and all the flashy colours are in every scene.





Vintage ve stil tutkunları takım elbiseye ceketin yakası ve pantalonun paçasına dikkat. Oxford stili ayakkabılara zaten diyecek bir kelime bulamamaktayım.
Vintage and stylecoholics pay attention to the suit and the shoes.

25 Ekim 2012 Perşembe

Çöl Botları/ Desert Boots

 
 
Çöl botları denince akla ilk gelen isim. Clarks. Clarks denince akla ilk gelen isim. Çöl botları...
 
Nathan Clark Clarks çöl botlarını 1949 yılında tasarlar. İlham kaynağı İkinci Dünya savaşında Mısır çöllerinin zor koşullarında savaşan İngiliz sekizinci ordusunun botlarıdır.
Tasarladığı çöl botlarının bir moda klasiği olacağını hayal etmişmidir, bilemem ancak öncelik verdiği noktanın konfor ve dayanıklılık olduğu kesindir.
 
 
1960larda ve 1970lerde moda takiçilerinin mutlaka sahip olmaları gereken bir parça olan çöl botları Steve Mcqueen adlı adı "karizma " kelimesiyle eşdeğer olan aktöründe tercihi olmuştur.
 
 
Steve Mcqueen kahverengi çöl botları ile...
 
 
Steve Mcqueen
 
 
Ve taabiiki Steve Mcqueen kült filmi "Bullitt"de çöl botlarını tercih eder.
 
Clarks çöl botları tasarlandığından bu yana stil sahibi herkesin dolabında bulunan bir moda klasiğidir...
 
 
 



22 Mayıs 2012 Salı

Bir Çift Eldiven/ A Pair of Gloves



 Sıcağa, soğuğa , karşımıza çıkan ancak dokunmak zorunda olduğumuz tüm zorluklara karşı ellerimizin narin giysissi eldiven.
İlkçağ insanlarının ellerini biraz olsun koruyabilmek için tek parmaklı eldiven giydikleri tahmin edilmekte.
Homer'in The Odyssey'sinde bile eldivenin bahsi geçmekte.

Imagine alife without gloves. Gloves that protect us from the heat and cold. Gloves a way of protection from scratches and cuts. Gloves a fine dress of our hands.
History of gloves is very old. First goves were mittens worn by cavemen. Gloves are seen in ancient writings such as Homer's  Odyssey.



12. yüzyılda moda sahnesinde yerini alır ellerimizin narin elbiseleri. Kraliçe 1. Elizabeth  döneminde modayı takip eden bütün İngiliz hanımefendileri elbiselerini eldivenleri ile tamamlarlar.
16. ve 17. yüzyılda eldivenler artık deriden ve ipekten dikilmeye başlanır..Deri ve ipek eldivenlerin üzerlerinde nakışlar el işleri vardır.

In the 12th. century gloves became a definite part of fashionable dress.During the reign of Queen Elizabeth 1, no well-dressed woman would appear in public without them.
 16th. and 17th centuries gloves were of leather and silk and were embroidered.


17. yüzyılın ilk yarısından bir çift eldiven (İngiltere)
A pair of glovesfrom the first half of the 17th. century(England)

19. yüzyılda kadınların modadaki yeni tutkusu opera eldivenleridir. 19. yüzyılda ortaya çıkan opera eldivenleri 1950lerde sinemada dönemin yıldızları arasında kabul görünce opera eldivenleri 50ler modasının demirbaşıdır artık.

In the 19th.century ladies adored opera gloves. In the 1950s.opera gloves became very popular among the cinema celebrities.


 Opera eldiveni.
Opera gloves.


 Rita Hayworth opera eldivenleri ile.
 Rita Hayworth with opera gloves.


 Marilyn Monroe with opera gloves.
Marilyn Monroe with opera gloves.

4 Mayıs 2012 Cuma

Şemsiye/ An Umbrella

Sadece bir detay, bir aksesuar. Şemsiye... Yağmurlu günlerde bazende sıcak yaz günlerinde stil tutkunu stilkolikler için önemli bir ayrıntı.

Only a small detail, an accessory. An Umbrella...A must-have acessory for rainy and sometimes sunny days for stylecoholics.


Tarihi derseniz çook eski. 4000 yıl önce eski Mısır, Yunan ve Çin'de ilk olarak güneşten korunmak için kullanılan şemsiyeler Çinliler tarafından sonraları yağmurda da kullanılmaya başlanmış.

The basic umbrella wsa invented about four thousand years ago. First umbrellas used as a protection from the sun in ancient Egypt, Greece and China. Afterwards Chinese began to use them as rain protection.

Eski Mısır'da  varlık sembolü şemsiyeler sahipleri tarafından değil köleler tarafından taşınırlardı. En büyük şemsiyenin sahibi, en büyük servetin de sahibiydi aynı zamanda.

In ancient Egypt mbrelleas were never carried by the landlords but slaves. They were the symbols of wealth. The owner of the big umbrellas were considered as wealthy people.


  Sonraları Avrupa'da aristokratlar şemsiyeleri ile belirdiler tablolarda. Şemsiye de  moda sahnesine adım atmış oldu böylelikle.

In Europe rich aristocrats appeared with their umbrellas on the paintings.


Ressam Pierre Séguier (1670)

Avrupa'nın en eski şemsiye mağazası moda için en önemli şehirlerden biri olan Londra'da Victorian döneminde 1830lardarde açılır. Londra'ya yolu düşenlerin bu mağazayı ziyaret etmeleride şiddetle tavsiye edilir...James Smith&Sons Umbrella Shop 1830lardan beri Oxford Caddesinde varlığını sürdürür.

The oldest umbrella shop called James Smith&Sons  opened in London in 1830s. and is still located at New Oxford street in London. A woderful shop to visit...





25 Nisan 2012 Çarşamba

Espadrille



Bir varmış bir yokmuş, yaklaşık 700 yıl kadar önceymiş, kimbilir belkide daha eskilerdeymiş İspanya'da Pirene dağları eteklerinde Katalonya bölgesinde küçük köylerde köylülerin marifetli parmaklarında can bulmuş espadriller.
Tabanları elde halatlarla örülerek, üstleri ise pamuklu, kanvas veya keten kumaştan elde dikilerek yapılırmış. Yıllarca sürüp gitmiş bu gelenek...Önceleri kadın erkek tüm köylüler, işçiler bahar ve yaz aylarında giyerlermiş bu rahat ayakkabıları. Yüzyıllar birbirini kovalamış espadriller şekil ve renk değiştirerek ama kendinden ödün vermeyerek yollarına devam etmişler...

Once upon a time, nearly 700 years ago,espadrilles were born in the hands of villagers that were living at the highlands of pyreenes Catalonia region in Spain. Traditional espadrilles used to have a canvas upper and seamed to the rope sole at the sides. Often they used to have laces to hold them in place. They were worn by both and women villagers during the spring and summer time. It had lasted for centuries...




20. yüzyılın ortalarında birden moda dünyasına adım atmış espadriller. Dönemin en beğenilen ve de en stil oyuncularından Lauren Bacall klasikler dünyasında çoktan yerini almış filmi " Key Largo"da bilekten bağlamalı espadrilleri ile hayranlarının karşısına çıkmış 1948'de.

In the mid-twentieth century, espadrilles began to gain popularity in the public eye. In 1948 stylish actress Lauren Bacall in the movie "Key Largo"appears with her espadrilles on the screen.


Lauren Bacall espadrilleri ile.
Lauren Bacall with her espadrilles.

Espadrilleriyle modaya uyan diğer isimler arasında kimler yokmuş ki... Grace Kelly, Humprey Bogart, John F. Kennedy, Ernest Hemingway, Pablo Picasso bu isimlerden bazılarıymış...

Grace Kelly,John F. Kennedy, Ernest Hemingway, Pablo Picasso are some important names who helped to turn this peasent footwear into a popular accessory.



Modanın klasikleri arasında olan espadriller orijinaline sadık kalınarak değişik kumaşlarda, desenlerde her yaz sezonunda özellikle Fransız moda dergilerinde gözüme çarpar.

New styles of espadrilles have remained true to the original shoes traditional designs but with updated fabrics, colors....


21 Nisan 2012 Cumartesi

Maurizio Galante

İtalyanların rakipsiz yönetmeni Frederico Fellini'yi duymayan yoktur sanırım. Filmlerindeki karakterler, onların kostümleri, makyajları hep festival tadındadır. Fellini filmleri beni alır çok uzaklara götürür...
İtalyan modacı Maurizio Galante'ın 2012 Paris moda  haftasındaki haute couture defilesini izlerken aynı tadı aldım. Yaratıcılık ve de farklılık bu olsa gerek.

Frederico Fellini the genius director of Italian cinema...Whenever I wach his movies, I take a kind of pleasure that is unusual. His characters, their make up and their costumes take me to another world far away...
When I watched another Italian Maurizio Galante's Spring 2012 show at Paris Couture Fashion Week, I had the same feeling.
Galante is definitely very stylish and different.

6 Nisan 2012 Cuma

Kaşmir Şal/ Cashmere Shawl

Sıcacık, yumuşacık bir hikaye. Asya'nın yüksek platolarında yaşayan Kaşmir keçisinin, taa Çin'den Hindistan'a oradan da  1800lerde Avrupa'ya uzanan sımsıcak hikayesi.

A very soft tale. A tale of a cashmere goat that lives at highlands of Asia. A tale that arrives to Europe in the 1800s from India and China.






Çook eskilerde Roma İmparatorluğunda kullanılır kaşmir şallar. Orta Asya ve Hindistan ile güçlü ticari bağları olan Romalılar kaşmir şalların ticaretini yaparlar. İmparatorluk yıkılınca tarih sahnesinden silinirler. Taa ki 17. yüzyılda bir Fransız fizikçi, doktor ama hepsinden de önemlisi bir seyyah onları Orta Asya'daki seyahatleri esnasında tekrar keşfedene kadar. Bu gezgin François Bernier'dir, Moliére ve Cyrano de Bergerac'ın yakın dostu François Bernier
doğu'ya mistik dünyaya yelken açtığında karşılaşır bu narin şallar ile ve de Seyahatnamesinde bahseder kaşmir şallardan.

In ancient times cashmere was known to the romans who had strong trading contacts with India and Central Asia , but after the fall of the Roman Empire, knowledge of cashmere shawls was lost in the West until a French doctor, physician and a traveller François Bernier rediscovered it. He was a close friend of Moliére and Cyrano de Bergerac and he mentioned about cashmere shawls in his book "Voyages de François Bernier".


Sonraları yavaş yavaş kaşmir şallar çarpar göze Avrupalı ressamların tablolarında.
European painters used cashmere shawls in their paintings.


Victorian dönemi İngiliz hanımefendilerinin aksesuarları olur kaşmir şallar. Hem sıcacıktır hem de çok şık.
British ladies used these fine cashmere shawls as an indispensable acessory.



Fransa'da imparator Napolyon'un büyük aşkı imparatoriçe Josephine'in iki şeye olan tutkusunu duymayan kalmaz, çiçek ve kaşmir şal...



Empress Joséphine.( Joséphine de Beauharnais)



Günümüzde

30 Mart 2012 Cuma

Ben Ben Ben Bensimon

Paris yıllarımda keşfettiğim ve  Pazar günlerimin vazgeçilmezi bir marka.
I discovered it during my years in Paris and I carried it nearly all Sundays in Paris.

Kendisi Parizyen bayanların bir klasiği. Özelliklede şık spor tarzı ve de Parizyenlerin" olmazsa olmazı" spor ayakkabıları ile.Kısacası bir Paris klasiği.  İkinci dünya savaşından hemen sonra Charles Bensimon tarafından yaratılan marka, yıllardan bu yana başarılı bir aile şirketi olarak Paris'in daracık sokaklarında trendy cafélerinde sohbete dalmış stil Parizyenlerin markası...
Actually it's a typical Parisian classic for Parisian women who enjoy wearing sports chic. Especially its sneakers are the "must have" piece for Parisians. Just after the Second World War Charles Bensimon created his  own brand. Since then this successful family company Bensimon has become the brand of Parisian women who likes to go trendy cafés in the narrow streets of Paris.


St. Germain des Prés'deki Bensimon butiği.
One of the boutiques of Bensimon in the area of St. Germain des Prés.


Bensimon sneakers.




21 Mart 2012 Çarşamba

René Lacoste

 Spor şıklığın vazgeçilmezi küçük yeşil timsahın  yaratıcısı René Lacoste. Kendisi 1920lerde Fransızların medarı iftiharı tenisçisi. İlk olarak 1927'de ve de arkasından 1928'de Davis kupasını Amerikalılardan alıp Fransaya götüren ekibin "timsah" lakaplı oyuncusu. Tabii aynı yıllarda  Roland Garros ve Wimbledon tenis turnuvalarının da yenilmez şampiyonu.

René Lacoste the creator of the green small crocodile entered the legend of tennis when he and his team mates stole the Davis cupaway from the Americans for the first time in 1927 and again in 1928. He also won Wimbledon and Roland Garros in 1920s. His nickname was Crocodile.




René Lacoste'a "timsah" lakabı Amerikan basını tarafından Fransız ekibinin kaptanıyla giriştiği bir iddia sonucunda verilmişti. Kendisi kupayı Fransa'ya getirdiği taktirde, takım kaptanından timsah derisinden özel olarak yapılmış bir valiz istemişti. Yaptığı uzun ve son derece yorucu maçın sonunda timsah derisi valizine kavuşmuştu. Halkta kendisine verilen bu lakabı benimsemişti çünkü René Lacoste maçlarını timsaha benzeyen dayanıklılığı sayesinde kazanmıştı. Çok uzun süren maçların sonunda rakibini bitkin düşürüp, timsaha benzetilen direnci ve sabrı sayesinde şampiyonluklarına bir yenisini daha eklemişti.

The American press gave him the nickname"Crocodile" after a bet between him and the captain of the French tennis team.
He wanted a special suitcase made of crocodile leather in return of the Davis cup. He brought the Davis cup to France and he had his special suitcase made of crocodile leather. The public liked his nickname as he had won many matches thanks to his tenacity like a real crocodile.




27 yaşında sağlık problemlerinden dolayı hastalanıp tenisi bıraktığında yarattığı markanın logosu kendi lakabı timsah olmuştu.René Lacoste tenis oyuncuları için kısa kollu pololar tasarlamıştı. Şimdilerin rengarenk  Lacoste poloları ilk olarak sadece beyaz olarak üretilmişti..
 İşte bu da spor şıklığın stil ve en çok taklit edilen markasının yaratıcısının hikayesinden kısacık bir kesitti...

When he stopped playing tennis at the age of 27, he created his mark and used his nickname as the logo of his mark. He first designed short -sleeved shirts in white for the tennis players.After that Lacostehas become of the most stylish names for the sportswear.



Réne Lacoste'un ölümünden kısa süre önce çektirdiği bir fotoğraf.